17 Ekim 2010 Pazar

Toplumsal hareket, hükümet ve Fransa gündemi

Fransa'da son bir aydır herkes sokaklarda. Sarkozy hükümetinin emeklilik hakkı ile ilgili yapmak istediği düzenlemeler yüzbinler tarafından protesto ediliyor.  Düzenlemenin en çok tepki toplayan maddesi emeklilik yaşının 60'dan 62'ye çıkarılması. Protestocular yalnızca emeklilik reformunu değil aynı zamanda zaten ayrıcalıklı olanların ayrıcalıklarını arttıran siyaseti protesto ettiklerini ifade ediyorlar. Reformlar bu hafta Çarşamba senatoda oylanacak.

Guardian'ın bugünkü haberi için tıklayın:

http://www.guardian.co.uk/world/2010/oct/17/nicolas-sarkozy-cuts-protests-france

Fransa konusuna geldiğimizde bu tartışmaya yeniden döneceğiz ama şimdiden birkaç soru sorayım:
Benzer türde reformlar bütün dünyada sessiz sedasız yasama organlarından geçmişken Fransa'da yaşanan bu direncin sebebi nedir?
Rutin-dışı siyasetin Fransa'da güçlü olmasının nedeni nedir?
Fransız siyasetinin hangi özelliği siyasetin her yelpazesinden hükümetleri toplumsal hareketlerin baskısına açık hale getirmektedir?

15 Ekim 2010 Cuma

Ders özeti: Başkanlık sistemleri vs. parlementer sistem

10 Ekim tarihindeki dersimizde başkanlık sistemi ve parlementer sistem arasındaki farkları sorgulayarak işe başladık. Bu iki sistemi birbirinden üç temel kriter üzerinden ayırdık: yasama ve yürütme organının karşılıklı bağımlılığı (güven oylaması, fesih yetkisi); yasama ve yürütme organlarının ayrı ayrı seçimlerle iş başına gelip gelmediği ve yürütme organının kollektif bir niteliğe sahip olup olmadığı.

İlk kriter üzerinden bakarsak parlementer sistemlerde yasama-yürütme organları arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi var (yani yürütme yasamanın içerisinden seçiliyor, yasama yürütmeye güven oyu veriyor vs), başkanlık sistemlerinde ise yasama ve yürütme arasında böylesi bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi yok. Bu anlamda parlementer sistemler güçler birliği (fused power) başkanlık sistemleri güçler ayrılığı sistemleri (seperation of power system).

İkinci kriter üzerinden baktığımızda parlementer sistemlerde oy verenler yasama organını seçiyor ve daha sonra yasama kendi arasından yürütme organını seçiyor. Başkanlık sistemlerinde ise yasama ve yürütme organı ayrı ayrı seçimler sonucu göreve geliyor. Dolayısıyla organların doğrudan halk oyuyla seçilip seçilmediği önemli (not: örneğin cumhurbaşkanın doğrudan halk oyuyla seçilmesi parlementer sistemi bir tür yarı-başkanlık sistemi haline getirebilir mi?).

Son olarak, parlementer sistemlerde yürütme erki daha kollektif olarak kullanılırken (siyasetin başkanlaşması her ne kadar bu süreci dönüştürüyor olsa da) başkanlık sistemlerinde yürütme erki merkezileşmiş durumda.

Fakat her zaman akılda  tutmanız gereken bir diğer önemli nokta güçler birliği ya da güçler ayrılığı sistemlerinin yasama ve yürütme arasında ki güç dengesini (balance of power) doğrudan belirlemediği. Yani örneğin parlementer sistemlerde yasama ve yürütme arasında bir denge olabileceği gibi, yürütmenin yasamayı kontrol etmesi ya da tam tersi de mümkün. Dolayısıyla lütfen güçler ayrılığı/ birliği ve güçler dengesi kavramlarını doğru kullanmaya dikkat edin.

Derste ayrıca yürütmenin kapazitesi ve otonomisinden bahsettik. Kapazite derken yürütmenin kendi siyasi programını uygulayabilme gücünden, otonomi derken de bu kararları uygularken bağımsız davranabilme gücünden bahsediyoruz. Hem kapaziteyi hem otonomiyi belirleyen pekçok faktor var (çıkar grupları, toplumsal destek, ordu/ bürokrasi gibi seçilmemiş kurumların seçilmiş kurumlar uzerindeki denetimi vs). Bu faktorleri kısmen derste konuştuk ama sanırım size asıl karışık gelen başkanlık sistemi ve parlementer sistemlerde kurumsal dizayn anlamında kapaziteyi belirleyen faktörlerdi.

Başkanlık sistemlerinde başkan ve yasama organının aynı partiden olması önemli. Eğer aynı partiden değillerse ve parti disiplini var ise o zaman yürütmenin önerdiklerini yasama organının, yasama organının önerdiklerini de yürütmenin onaylamayacağı durumlarla daha sık karşılaşma olasılığımız olacaktır. Buna biz kurumsal çıkmaz dedik (institutional gridlock). Linz tam da bunu Latin Amerika'da ki darbelerin önemli bir nedeni olarak görüyordu. Yani başkanlık sistemlerinde yürütme kendi kapazitesini arrtırmak için ya yasama ve yürütmenin aynı partiden olmasını sağlayacak önlemleri almak zorunda ya da bunun olmaması için  yürütmeyi güçlendirmek zorunda. Her iki durumda da güçlü ve kontrol edilmesi güç bir yürütme erki söz konusu olan. Amerika'da sistemin işliyor olmasının temel nedeni, parti disiplinin ve dolayısıyla partizan oy vermenin olmaması. Dolayısıyla başkanın ve kongre çoğunluğunun aynı partiden olması tabii ki başkan için arzu edilir bir durum ama olmadığında başkan tek tek kongre üyelerini ikna edebildiği sürece bu durum sistemi krize sürüklemiyor.  Üstelik bu ikna süreci sistemin çoğunlukçu mantığını da bir nebze yumuşatabiliyor.

Parlementer sistemlerde ise yürütme kapazitesi hükümetin:
1) azınlık hükümeti mi çoğunluk hükümeti mi olduğu,
2) tek parti hükümeti mi yoksa koalisyon hükümeti mi olduğu ile ilişkili.

Tahmin edebileceğiniz gibi en yüksek kapaziteye sahip olan hükümetler çoğunluk desteğine dayanan tek parti hükümetleri. Ama bu tam da karşımıza şu soruyu getiriyor: nedir önemli olan? Hükümetlerin kararlarını hızlıca ve özgürce uygulayabilmeleri mi? Yoksa kararların oluşmasında ve uygulanmasında
hükümetlerin geniş bir toplumsal uzlaşma sağlamaları mı? Demokrasinin bu iki farklı yorumu/ uygulaması arasında ki gerilimi derste konuşmaya devam edeceğiz.

7 Ekim 2010 Perşembe

Başkanlık sistemi vs. parlementer sistem

11 Ekim Pzt günü derste başkanlık sistemini parlementer sistem ile karşılaştıracağız. Her iki sistemin çeşitli kriterler üzerinden (katılım, karar alma, temsil vs) birbirine olan avantaj/ dezavantajlarını tartışıyor olacağız. (Bu arada ilginç bir tesadüfe dikkatinizi çekmek isterim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün üniversitemizi açarken yapmış olduğu konuşmada başkanlık sistemini tartışın demiş. Bugün gazetelerden okuduk başka şeylerle birlikte).

Başkanlık sistemine dair doksanlı yıllarda hemen herkesin okuduğu ve bu tartışma yapılırken referans verilmeden geçilmeyen bir makaleye dikkatinizi çekmek istedim. Biliyorum zaten ders için çok okumaktasınız, ve bunu da okumanızı beklemem biraz hayal olur ama en azından ödevlerini bu konuda yapacaklar dikkate alabilirler. Makaleyi sizin için scribde yükledim.

http://www.scribd.com/doc/38886497/Skach-and-Stephan

Skach ve Stepan bu makalelerinde sosyalizmin çökmesi sonrası kurulan "yeni demokrasilerin" ekonomik ve sosyal yeniden yapılanmanın gerektirdiği radikal yeniden yapılanmayı gerçekleştirebilmek için genellikle başkanlık sistemini tercih ettiklerini ifade ediyor ve daha sonra bu tercihin sorunlarını gösteriyorlar. Bu "yeni demokrasiler" başkanlık sistemini tercih ediyorlar çünkü geleneksel siyaset biliminin temel yargısı başkanlık sisteminde karar alma süreçlerinin daha hızlı ve etkin olduğu yönünde. Ama Skach ve Stepan'a göre durum  gerçekte bu değil, başkanlık sistemi olan ülkelerde özellikle başkanın ve parlementonun aynı partiden olmadığı durumlarda (ki benzer bir argüanı Juan Linz'te ünlü Perils of Presidentialism makalesinde yapmıştı) kararların çıkması yavaşlıyor ve hatta kimi zaman mümkün olamıyor. Üstelik başkanlık sistemi olan ülkelerde siyasi partiler parlementoda çoğunluk sağlamakta zorlanırken, parlementer sistemin egemen olduğu ülkelerde parlementelorda partilerin çoğunluk sağlama oranı başkanlık sistemlerine kıyasla daha yüksek. Bu parlementer çoğunluklarda başkanlık sisteminden çok daha kolay kararları geçirebiliyorlar. Dolayısıyla başkanlık sistemi ile yürütülen ülkelerde yürütmenin hızlı ve etkili karar alması durumu Skach ve Stepan'a göre bir mit..

Juan Linz'te biraz evvel bahsettiğim makalesinde başkanlık sistemini kullanan  Latin Amerika ülkelerinde sık sık anayasal tıkanıklıklar yaşandığını gösteriyor (amerika'da niye bu kadar yaşanmıyor diye sorabilirsiniz, bu ayrı bir tartışma konusu ama kısaca şöyle diyeyim: yaşanmıyor çünkü orada bildiğimiz anlamda bir parti disiplini yok). Özellikle başkanın ve parlementonun aynı partiden olmadığı durumlarda bu tarz tıkanıklıklar yürütmeyi fiilen etkisiz hale getiriyor. Linz'in gösterdiği böylesi tıkanıklıklar olağanüstü hal ilan edilmesini, siyasete askerin müdahelesini, askeri darbeleri daha olası hale getiriyor. Yani Linz'in vardığı sonuç başkanlık sisteminden demokrasinin karşı tarafına (diktatörlük) sıçramanın daha kolay olduğu yönünde.. Özellikle Linz'in olağanüstü hal ve başkanlık sistemi arasında kurduğu ilişki siyaset bilimi açısından ilginç.

Siyasetin başkanlaşması

4 Ekim Pzt günü demokrasi sınıflandırmalarını tartıştığımız derste çoğunlukçu ve çoğulcu demokrasiler arasında ki açının kapanıp kapanmadığını konuştuk. Örneğin çoğunlukçu demokrasilerin en önemli özelliği olan iki parti sistemi son İngiliz seçimlerinde olduğu gibi bir dönüşüme uğruyor. Ya da çoğulcu demokrasilerin en önemli özelliği olan zayıf yürütme ve güçlü parlemento ilkesi özellikle doksanlı yılardan beri dünyanın hemen yer yerinde güçlü yürütme ve zayıf yasama şeklinde dönüşüyor. Siyasetin başkanlaşması (presidentialisation of politics) siyasetin kurumsal dizaynından etkilense de ondan bağımsız olarak egemen hale geliyor. Yani parlementer sistemlerde siyasetin başkanlaşmasından muzdaripler, başkanlık sistemine geçişe gerek kalmadan. Poguntke ve Webb 2005 tarihli kitaplarında (The Presidentialization of Politics: A Comparative Study of Modern Democracies) tam da bu konuyu inceliyorlar.

Poguntke ve Webb'e göre bu durumun üç temel nedeni var:

1) siyasetin uluslararasılaşmasının (özellikle AB gibi ulusüstü yapılar) yürütmeyi güçlendirmesi ve bununda  yürütme görevi almış siyasi elitlerin rolünü parlementolar ve siyasi partiler karşısında arttırıyor olması.

2) Devlet aygıtının giderek genişlemesi (hem de bütün devleti küçültme çabalarına rağmen!) ve bu aygıtın etkili bir parlementer denetime tabii tutulmasının giderek zorlaşması.

3) Siyasi partilere oy veren yurttaşların artık siyasi partilerle uzun dönemli politik bir bağ  kurmak yerine, kısa dönemli lider odaklı seçimler yapması ve siyasi partilerinde bunu tercih etmesi. Yani siyasal partiler ve onlara oy verenler arasındaki ilişkinin yapısal olarak değişmiş olması..

Poguntke ve Webb gözardı ediyorlar ama bir de tabii neoliberal dönemde buna ekonomik mantığın siyasi mantığı domine etmesi gerçeğini eklemek lazım.

Sonuç olarak ister parlementer olsun ister başkanlık sistemi olsun bütün demokrasilerde siyasi yürütme, siyasi parti ve seçim süreçlerinde liderlerin  iktidarlarını ve otonomilerini arttırdığını görüyoruz.